entry'ler (324)

battlefield 1

öğrenme eğrisi biraz dik, silah ve mühimmat bakımından yer yer tutarlı ama bazen anakronistik, bir modu dışında (bkz: team deathmatch) görev bilinci ve takım oyununun esas olduğu, özene bezene tasarlandığı her halinden belli haritaları ile asıl "büyük savaş"ın atmosferini bizlere olabildiğince taşıyan birincil-şahıs perspektifli video oyunu.

özellikle orta ölçekli haritalarda, optik kullanmadan gez-göz-arpacık üçlüsüyle ne kadar etkili olunabileceğini geç de olsa keşfettiğim, yakın zamanda yeni oyun battlefield v'in çıkmasıyla oyuncu tabanı maalesef o tarafa kayacak olan birinci dünya savaşı simülasyonudur.

far cry 5

birbirinden kötü 3 dlc'si ile benim gibi gold edition alanları hayal kırıklığına uğratmış ubisoft iterasyonu. tam anlamıyla bir iterasyon, zira 4 oyundur aynı mekaniklerle hatta aynı haritalarda (4 ve primal) koşturuyoruz açık dünyada.

içini dolduramadıktan sonra açık dünya olmuş olmamış sadece teferruat.

ama sonuyla şaşırtmıştır, o ayrı.

karen gillan

son jumanji: welcome to the jungle filminde aldığı rol ile bir kez daha gezegendeki en güzel kadın olduğunu göstermiş, iskoç aktris.

oyunculuk olarak bir vatandaşı imogen poots değil ama fazlasıyla güzel bu yaratık.

siyah kombinin altina pembe topklu ayakkabi giymek

üzerine siyah kombi giymeyi başarabilmiş biri için çok da zor olmayan eylem.

escape from tarkov

Battlestate Games adlı Rus bağımsız oyun geliştiricisinin 2015 yılından beri beta-testinde bulunan çok oyunculu oyunu. Birinci-şahıs perspektifinden oynanan oyunun en büyük iddiası gerçekçilik ve son derece detaylı silah/mühimmat kullanımıdır. Oyun mekaniği gereğince, her haritada bulunan çıkış noktalarına sağ ulaşanların üzerlerindeki tüm eşyaları diğer oyunlara taşıması ve/veya bunları alıp-satması mümkündür. Çıkış noktalarına ulaşırken de diğer oyuncularla kıyasıya bir hayatta kalma mücadelesi yaşanması amaçlanmıştır.

Ne var ki yaklaşık üç senedir beta-testinde olan ve hala performans sorunlarını giderememiş oyuna bir de bunların üstüne AAA ayarında ücret talep eden bir yapımcı firma ile karşı karşıya olduğunuzu belirtir, son yıllarda sayıları giderek artan "Kickstarter", "Early Access", "Greenlight" gibi kavramların oyun piyasasını ne hale getirdiğine dair durup bir düşünmenizi tavsiye ederim.

Şahsen girdiğim hiçbir oyunu "bağlantı sorunları" nedeniyle tamamlayamadığım ve bu durumu yapımcılarla paylaştığımda hiçbir çözüm üretmedikleri gibi verdiğim ücretin de iade edilmediği bir fiyasko olmuştur kendisi. Tavsiye etmem, parasıyla rezil olmak isteyene de bol şanslar dilerim.

Tanım: "Indie" kelimesinin ardına saklanan bir grup Rus'un bir türlü yapamadığı bozuk kod silsilesi.

cumali

ön-türkçe'de "cümeli" olarak bilinen ve "karınca" anlamına gelen sözcük.

kaynak: http://www.palaeolexicon.com/Word/Show/20745/

her kelime arapça'dan devşirilecek diye bir kural yok görüldüğü gibi.

embers

chino moreno misafirliği de pek güzel olmuş lamd of god eseri.

sözlük yazarlarının en büyük hayalleri

yurt dışında bir ülkede, sadece müzik yaparak yaşamak.

yazarların şimdi dinlediği şarkıdan bir cümle

living comes much easier,
once we admit
we're dying...

mikromilliyetçilik

yemekteyiz programı ile zirve yapmış, gereksiz ve samimiyetsiz yönelim.

oral yapmış kızla öpüşme sorunsalı

nedense bana daha bir çekici gelmektedir. hediye alıp hediye verir gibi.

sözlük yazarlarının en son öldürdüğü şey

akrep. banyo giderinden yukarı tırmanırken yakaladım arkadaşı. bir süre bakıştık ama banyo terliğinden kaçamadı ilerleyen dakikalarda.

zombiler gerçek olsa hayatta kalma planınız

(bkz: shaun of the dead)

Bu filmdekilerin hiçbirini yapmam. Direk Metro Grossmarkt bulup oraya yerleşirim. Zombielerden uzun yaşarım.

hamileleri hiç sevmemek

anlamadan dinlemeden ne de güzel saldırılan hissiyattır. belki de kişi, "ben hamileyim yhaa öff" şeklinde girilmiş şekli, tribi sevmiyordur. öncesinde ve sonrasında facebook, instagram vs türlü sosyal medyada çarşaf çarşaf foto paylaşımını sevmiyordur. bizim analarımız kendi kendilerine yaşardı hamileliklerini ama yeni nesil "anne"ler ne hikmetse yedikleri haltı tüm dünyaya ilan etme derdindeler. hele ki bazen sırf reklam uğruna nişanlandıkları, evlendikleri, hamile kaldıkları hissiyatını uyandırmaktadırlar.

başlığı bu minvalde yorumlayıp biraz geniş bakmak lazım olaya.

ya da bakmayın lan, öylece devam edin atıp tutmaya.

dracula untold

bir garip filmdir. dracula - başlangıç. çevirinizi yiyeyim.

tarih sayfalarında kazıklı Vlad, kazığa geçiren vlad (vlad the impaler), kazıklı voyvoda, şeytanın çocuğu, rüzgarın oğlu, müdürün
kızı gibi isimler/lakaplar ile bilinen eflak beyi (batı dünyasına göre transilvanya ve çevresi) vlad tepes'in hikayesini konu alan
bu filmi izledim. öyle murat bardakçı gibi magazin forever seviyesinde tarih bilen biri değilim ama çok şükür beş duyum çalışıyor,
az da kafam basar hani; izledikten sonra "ne acayip lan" dedim kendi kendime.

aha da sebepleri:

spoiler uyarısı!!---------------------------------------------------------------------------

- osmanlı'nın saraydan bac (vergi) olarak küçük yaştaki prensleri aldığı, yetiştirdiği (!) ve sonra da düşmanlarının üzerine
saldığı hemen herkesçe bilinir elbet. vlad da bunlardan biridir, barış ister, çok görmüştür, geçirmiştir ama "bir köyü kazığa
geçireyim ki, diğer on köy korksun kaçsın canını kurtarsın" argümanı ne kadar da saçmadır! gelen osmanlı ordusu, hakkında o zamana
kadar anlatılanlar yeterince korkutucu değildir de, illa millet kazığa geçince mi durumun vehameti anlaşılmaktadır. bu kadar
mankafa olan Balkan'lı milletlere az biledir lan.

- ortaçağ avrupası dediğin ne zaman bu kadar hümanist oldu? kasaba kasaba gezip düzine düzine gayrımeşru çocuk yapan saray piçleri
"yıvrımm, evladımm, senin saçının tek kılına gurbann" diye karşısındaki koca imparatorluğa atar gider yapar oldu? bir eflak prensi
ne zaman akşam işinden dönüp oğluyla ilgilenen/şakalaşan postmodern baba rolüne büründü? tarih filmi yapıp da tarihi afedersiniz
sigine takmayan para babası yönetmenlik yerine dibine batsın.

- yıllar boyu osmanlı'da eğitim görüp, insanlarının arasında yaşayıp hala türkçeyi nikaragua aksanıyla konuşan devşirme ney lan?!
onca cgi'a, özel efekte harcadığın parayı iki tane türk dublaj sanatçısına veremedin mi? haydi vlad zaten sizden tiksinirdi,
yurduna geri döndüydü, hamza bey dediğiniz komutan (herhalde komutan) neden hürrem sultan gibi konuşuyor o türkçeyi?

- avrupalı'nın en çok çektiği devlet/imparatorluk osmanlı, tamam, anladık kuyruk acısı vs fakat karşınızdakilere türk türk deyip
durmak inceden subliminal mesajı dayamak değil de nedir? o dönemde "anam türkler geliyor, canım türkler geliyor" diye bağrıştınız
tamam da, tüm türk devletleri aynı politikaları izlemiş, aynı "barbarlığı" yapmışçasına slogan kabilinden konuşmak; bir millete
karşı düşmanlık beslemekten başka amaç taşımaz. derseniz ki "biz tarihe uygun olsun diye öyle konuşturduk karakterleri", "ben de bi
sigigit lan burdan" derim. sanki her detaya özen göstermişsiniz de bi tek leylek kalmış. haydi lan oradan!

- filmin sonlarına doğru sultan mehmet'i de vlad'a öldürterek 600 senelik fantezinizde mutlu sona ulaştınız aferin. filmin başı ve
sonundaki "end credits" kısmında "bu hikayenin tamamı/bir kısmı hayal ürünüdür" vs yazmadığı için de, ya cahilliğiniz için ya da
maksatlı yaklaşımınız için gıyabınızda tüm hollywood'u bir kez daha kınıyor, "çekeceğiniz filme sokayım afedersin" diyorum.

spoiler uyarısı!!---------------------------------------------------------------------------

son olarak, bunun insanı zorla milliyetçi yapmak ve reaksiyon alıp mağduru oynamak üzere tasarlanmış bir yalan-dolan kumpası
olduğunu düşünmeye başladım. filmin imdb adlı sitedeki puanını düşürmek üzere organize olan inci sözlük tayfası bu düşüncemi hayli
kuvvetlendirdi. eğer tarih kisvesi altında böyle global yalanlara tepki göstermek milliyetçilik ise milliyetçiyim, umrumda bile
değil. ben sinemayı seven, sadece kendince film izlemek isteyen biriydim ama sinematografik (ki teknik açıdan bence o da
tartışılır) bir dizi yalan izledim.

60 yaşında hala emekli olmayan insan

hükümetin çalışma politikalarına tepki göstereceğine yakınındaki sade vatandaşa havlayan cahil tespitidir. işşizliğin faturasını bile, evine ekmek götürme derdinde olan vatandaşa kesen, sonradan görme/bilme göt kılı şeysidir.

türk kahvesi seven kız

ağzının tadını bilen kızdır. kahve kolombiya'dan gelmiş de olsa içeceğini sahiplenir. bazısı fazlaca önemser bu içeceği; o kadar ki "dışarıda iyi yapamıyorlar" diye evden dışarı çıkmak bilmez. bir kafeye, bir restorana zor götürürsün. alışkanlıklarından vazgeçemeyendir. sağlam kızdır.

ceren kenar

"siz goebbels'i bilir misiniz?" sorusuna "bilirim ama kendisiyle henüz tanışmadık" cevabı vermiş ortadoğu uzmanı.

http://www.youtube.com/watch?v=BNVDMqCy1DE&feature=share

ülkücü ve kominist evlenirse

günümüz ergenleri ancak hakkında atıp tutarlar bu olayın. zira hiçbir halttan haberleri yoktur.

12 eylül darbesinin ardından buna örnek teşkil edebilecek pek çok evlilik olmuştur. darbe her iki tarafı da perişan ettiği için o dönemin aşırı uçları arasında empati sağlamıştır. benim anne ve babam buna bir örnektir, mesela. bu sebeple kendimi son derece şanslı addederim, çünkü her iki bakış açısıyla da türk siyasi tarihinin en önemli olaylarından birini öğrenme ve anlama fırsatım olmuştur.

siz ancak klavye aşındırın, cahil-i cühelalar.

boston united

az nostalji yapma amacıyla cm 01/02'de başına geçtiğim conference league takımı. 11 maçtır şimdilik mağlubiyet yok. go pilgrims.